HABERLER
Ana Sayfa / Haberler / Uşak Üniversitesi Çanakkale Zaferini ve Şehitleri Andı
18 Mart 2021, Perşembe
Uşak Üniversitesi Çanakkale Zaferini ve Şehitleri Andı

Uşak Üniversitesi, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü dolayısıyla etkinlik düzenledi.

Uşak Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Kongre ve Kültür Merkezinde yapılan törene Rektör Prof. Dr. Ekrem Savaş ve Uşak Üniversitesi Senatosu katıldı. Program İslami İlimler Fakültesi Öğr. Gör. Cihat Çelik’in Kur’an tilaveti ile başladı. Kur’an tilavetinin ardından Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü tarafından hazırlanan 18 Mart videosu izlendi.

Rektör Savaş: “Kurtuluş Savaşı’nın meşalesini ateşlemiştir.”

Programın açılış konuşmasını yapan Rektör Prof. Dr. Savaş, 18 Mart Çanakkale Zaferimizin 106. yıl dönümünü kutlayarak,  bugün bize bu toprakları ebedi vatan yapan aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmetle andı. 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebelerinin, “Çanakkale Muharebeleri” olarak adlandırıldığını aktaran Prof. Dr. Savaş “İtilaf Devletleri, İstanbul’u zapt ederek Osmanlı İmparatorluğu’nu savaş dışında bırakmak amacıyla Çanakkale Boğazı’na karadan ve denizden yoğun saldırılar düzenlemiş ancak kahraman ordumuz karşısında ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmıştır. 1915 yılında “Çanakkale Geçilmez!” ilkesini tarihe altın harflerle yazdıran kahraman ordumuzun imanı ve bağımsızlık sevdası, Kurtuluş Savaşı’nın meşalesini de ateşlemiştir. Çanakkale Zaferi, I. Dünya Savaşı’nın tüm seyrini etkilemiş ve Dünya siyasi haritasını yeniden şekillendirmiştir.” dedi.

Savaş: “Aziz Türk milletinin mücadelesi, diğer mazlum toplumlara da örnek teşkil etmiştir.”

Çanakkale Zaferimizin öneminin, sadece Türk milleti açısından değil, dünyanın diğer mazlum milletleri açısından da çok büyük olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Savaş “Asırlarca süren Batı sömürgeciliğine karşı “iman dolu göğsünü” siper eden aziz Türk milletinin mücadelesi, diğer mazlum toplumlara da örnek teşkil etmiştir. Çanakkale Zaferi, Müslüman toplumların, Batı’nın saldırganlığına karşı çıkışının adeta bir sembolü olmuştur. Kurtuluş Savaşımız ile kavuştuğumuz bağımsızlığımız dünyanın bütün mazlum milletlerini harekete geçirmiştir. Çanakkale Zaferi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün askerlerine “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir, başka komutanlar hâkim olabilir.” dediği zaferin adıdır. Çanakkale Zaferi, Akif’in “Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.” dediği zaferin adıdır.” şeklinde konuştu.

Ekrem Savaş: “Mukaddes vatanımız, bize Çanakkale şehitlerimizin, Kurtuluş Savaşı şehitlerimizin, 15 Temmuz şehitlerimizin emanetidir.”

Bağımsızlığımıza çok büyük bedeller ödeyerek kavuştuğumuzun altını çizen Rektör Savaş, “Çanakkale’de gencecik fidanlarımız, “15’lilerimiz” şehit düştü, anaların gözü yaşlı kaldı. Şunu asla unutmayın ki bu mukaddes vatan, bize Çanakkale şehitlerimizin, Kurtuluş Savaşı şehitlerimizin, 15 Temmuz şehitlerimizin emanetidir. Bu aziz vatanın ne tarafına baksanız toprağından “şüheda fışkırır”. Ancak Türk milleti kahraman olduğu kadar merhametlidir, aman dileyene el kaldırmaz. Şartlar ne kadar çetin olursa olsun, kahraman Türk milleti Çanakkale Savaşı’nda düşmana merhamet göstermiş, kin tutmamıştır.”dedi.

Rektör Savaş, konuşmasında, Dr. Ömer Muşluoğlu’nun aktardığı Anzaklı Ömer'in hikayesini anlattı. Prof. Dr. Savaş, 1957 Yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden doktor Ömer Muşluoğlu’nun, Amerika’da görev yaptığı ilk yıllarda yaşadığı olayı aktararak şunları anlattı: “ “Dr. Muşluoğlu bir gün yaşlı bir hastanın (tahminen 75 yaşlarında) kanını alırken, kolunda Türk bayrağı dövmesi olduğunu görür. Tabi sorar “-Siz Türk müsünüz?” Yaşlı adam hayır der. Ömer Hoca ‘Bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım.’der. Yaşlı adam “Siz Türk müsünüz?” diye sorar. Evet diyince yaşlı adam derin derin Ömer Hocanın yüzüne bakar ve anlatmaya başlar:

"Yıl 1915. Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de.. Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben, Avustralya Anzaklarındanım. İngilizler bizi toplayıp dediler ki: -Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda.. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir. Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler arasına katıldık.. Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale'ye sevk ediyormuş. Bizi gemilere doldurup Mısır'a getirdiler, orada birkaç ay talim gördük, sonra da bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler gibi geceyi gündüze çeviriyordu. Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki, onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer bu barbarlıktan değil, kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Biz karaya çıktık. Taarruz edeceğiz, bizi püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz, bizi gene püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim. Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl korktuğumu anlatamam. İngilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim, bana hiç de öfkeli bakmıyorlar, yaralarımı sarmışlar. İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şok olmuştum doğrusu. Dedim ki kendi kendime: -'Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler, ama öldürmüyorlar... Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Hâlbuki beni cephenin gerisine götürdüler.' Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla 'Yazıklar olsun bana' dedim. 'Böyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum, niye savaşmaya gelmişim? Bu İngiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Türk düşmanıymış' diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki... Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce. Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte. Talihin cilvesine bakın ki, o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk... Ne garip değil mi? Avustralya'dan Amerika'ya gelirken bir Türkle karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar, buna bütün kalbimle inanıyorum.”

Yaşlı hasta daha sonra Dr. Muşluoğluna ismini sorar. İsminin Ömer olduğunu duyunca -Peki niçin Ömer ismini vermişler sana?" diye sorar. Dr. Muşluoğlu -Babam Müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş.- der. Yaşlı adam -Senin adın Müslüman adı mı? Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi, şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun.- der ve Dr. Muşluoğlu’na Müslüman olmak istediğini söyler. Dr. Muşluoğlu’da nasıl Müslüman olunacağını, imanın ve İslam'ın şartlarını anlatmış ve yaşlı adam orada kelime-i şahadet getirerek Müslüman olmuş.”

Rektör Savaş: “Eğitimciler olarak sorumluluğumuz büyüktür. Bizlere düşen görev, gençlerimizi Çanakkale Ruhu’yla yetiştirmektir.”

Rektör Savaş konuşmasının sonunda “Bugün de aziz vatanımız içte ve dışta türlü tehditlerle karşı karşıyadır. Batının saldırganlığı ne yazık ki bitmiş değildir. Başta Filistin olmak üzere Müslüman coğrafyalarda gözyaşı hiç dinmemiştir. Eğitimciler olarak sorumluluğumuz büyüktür. Bizlere düşen görev, gençlerimizi Çanakkale Ruhu’yla yetiştirmektir. Bize emanet edilen bu mukaddes vatanı, bu şanlı medeniyetin evlatları olarak tüm tehditlere karşı canımız pahasına koruyacağımızı herkes bilmelidir. Bu duygu ve düşüncelerle Çanakkale Zaferimizin 106. Yılını kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm kahramanlarımızı rahmetle anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.” dedi.

Açılış konuşmasının ardından Uşak Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla ilişkiler ve Reklamcılık Bölümü öğrencisi Talha Şimşek “Çanakkale Şehitleri” adlı şiiri okudu. Şiirin ardından İstiklal Marşı'nın kabulünün 100'üncü yılı anısına düzenlenen Sebilürreşad Uluslararası Kısa Film yarışmasında jüri özel ödülüne layık görülen Uşak Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü son sınıf öğrencisi Barış Yalca’nın ödül alan “Vatanın Rengi” adlı filmi izlendi. Program İslami İlimler Fakültesi Öğr. Gör. Mehmet Aydın’ın okuduğu hatim duası ile son buldu.

Programın ardından Sağlık Kültür Spor Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan, Çanakkale Savaşında en önde savaşan 14. Alay Komutanlığı öğle yemeğine ait menü sunuldu.